2 Kasım 2009 Pazartesi

10. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali


Ülkemizden Avrupa Film Festivalleri Koordinasyonu’na asil üye olarak kabul edilmiş tek kısa film festivali olma niteliği taşıyan Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali,  3 Kasım-8 Kasım  tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak.

Gösteri alanları, geçmiş yıllardan farklı olarak; İzmir Türk-Amerikan Derneği/Alsancak ve Yaşar Üniversitesi Selçuk Yaşar Kampüsü/Bornova  olarak belirlenen festivalde, dünyanın dört bir yanından gelen filmlerin yanı sıra atölye çalışmaları , paneller, söyleşiler ve sergiler de festival bünyesinde yer alacak.

Festivalle ilgili ayrıntılı bilgi ve festival programı için: http://www.izmirkisafilm.org





1 Kasım 2009 Pazar

Run Edward Run!!!

Karanlık bir oda ve fonda gökyüzünü delen binalar...Filmin isimsiz kahramanı-aynı zamanda anlatıcısı- ve filmin esas kızı birbirlerinin gözlerinin içine bakarlar...Anlatıcı kıza şöyle der: "Trust me, everything's gonna be fine(Güven bana, herşey güzel olacak)". Sonra Pixies'in "where is my mind" şarkısına inceden girişiyle bombalar patlamaya başlar ve o koskoca binalar eriyip giderken anlatıcı kızın elinden tutar ve devam eder: "You met me at a very strange time in my life. (Beni, hayatımın çok garip bir döneminde tanıdın)."  Hayatımızda hiç unut(a)mayacağımız birkaç filmden ve onların final sahnelerinden bir derleme yaparsak eğer, Figh Club(Dövüş Klubü)'ı es geçmemiz pek mümkün olmaz heralde...

"Fight Club" ile ilgili olarak, Brad Pitt abimizin abdominallerinden sonra en akılda kalan şey Edward Norton'un oyunculuğu idi. Brad Pitt, Fight Club'daki performansıyla hiçbir ödüle aday gösterilmeyip, kızlardan sonra body building salonlarının da gözdesi haline gelirken; Edward Norton ise aday olduğu ödülleri alamamış olsa da, sinema ile yakından ilgilenenlerin gözde oyuncusu olmuştu bile. Bu filmden sonrakilerde de, öncekilerde olduğu gibi ortaya koyduğu başarılı oyunculuklarla, neredeyse tüm sinemaseverlerin filmlerini merakla beklediği bir oyuncu haline geldi Edward Norton.

Norton; en bilinen haliyle oyuncu, bunun yanında yapımcı ve yönetmenlik denemeleri de mevcut. Ve en son olarak da maraton koşucusu...

Sağlık, eğitim ve doğayı koruma programlarını finanse ederek Kenya ve Tanzanya'nın kuzeyinde yaşayan Masai halkı arasında, uyumlu bir yaşam tarzı kurmayı ve doğal çevresini muhafaza etmeyi hedefleyen Maasai Vahşi Doğayı Koruma Vakfı’nın gönüllü fon sağlayıcısı olan Norton, Masai kabilesinin korunması ve kalkınmasına destek için, 3 Masai savaşçısı ve 30 kişilik bir ekiple 1 Kasım’daki ünlü New York maratonunda koşacak.


Norton moaraton için şunları söylüyor;
"Koşmak, her zaman bir amaç uğruna başvurduğum bir araç olmuştu benim için. Spor antremanları için koşmuştum, tırmanmak veya dalmak için gereken forma ulaşmak için koşmuştum, filmde oynayacağım role uygun vücut şekline ulaşmak için koşmuştum. Fakat hiçbir zaman bir yarış için, yada sadece koşmak için koşmamıştım. Hiçbir zaman bir maraton koşmamıştım.  


Bir şeyi başarmaya çalışırken yeteneklerimi sorgulamaya başlarım ve böyle zamanlarda bile genellikle sonuç ne olursa olsun çok fazla şey öğrenirim...Daha önce hiç maraton koşmamıştım ve gözümü korkutan bu zorluk, aslında benim motivasyonumun parçası. Kendimi sık sık korkumun üzerine giderken buluyorum ve bu çok enteresan bir tecrübe.


Maasai Vahşi Doğayı Koruma Vakfı(MWCT)'na 8 yıl önce dahil oldum. Bu organizasyonun yaptığı işlere gerçekten inanıyorum ve bu organizasyonu yaratan Lica Belpietro ve Samson Parashina'dan ilham alıyorum. MWCT'nin doğayı koruma modelinin; insanlığın sorunlarını, çevreye zarar vermeden, sürdürülebilir yaşamı destekleyerek çözebilecek bir ortaklık programı olduğunu düşünüyorum."



Biz hâlâ o değişmez "topluma mal(!) olmuş kişilerin, topluma örnek olması gerekir" söylemiyle çobanını arayan koyun sürüsü gibi melenirken; ne mutlu ki dünyanın bir yerlerinde bazı ünlü kişiler topluma örnek değil, öncü olarak insanlığa ve dünyaya hzmet etmeye devam ediyor.

28 Ekim 2009 Çarşamba

Alex Prager/The Big Valley 2008

Özellikle sinematik fotoğraflarıyla, son dönemde ortaya çıkan en başarılı fotoğrafçılardan Alex Prager'ın, The Big Valley isimli son sergisinden birkaç fotoğraf...Özellikle Hitchcock sinemasına atıfları görülmeye değer...bkz: Kuşlar(1963)





24 Ekim 2009 Cumartesi

The Men Who Stare at Goats/Keçilere Bakan Adamlar




Geçtiğimiz Eylül ayında Venedik ve Toronto gibi iki önemli festivalde boy gösteren , John Ronson'un aynı isimli kitabından uyarlanan "The Men Who Stare at Goats/Keçilere Bakan Adamlar" çok güçlü bir oyuncu kadrosu ile karşımızda olacak...Başrollerde; George Clooney, Jeff Bridges, Ewan McGregor, Kevin Spacey ve bolca keçi var...

Filmin Türkiye için 26 Şubat 2010 olarak açıklanan gösterim tarihi beklenirken, filmle ve ABD ordu projeleri ile ilgili haberler dış basında olduğu gibi 24.10.2009 tarihli Milliyet Gazetesi'nde de "Bir Bakışta Keçileri Öldürmek" başlığıyla kendisine yer buldu..

Bir bakışta keçileri öldürmek

"Hollywood starı George Clooney’nin ABD’de yakında gösterime girecek “Keçilere Bakan Adam” (Men Who Stare at Goats) adlı yeni filminin tamamen kurgusal olmadığı, aksine Amerikan ordusunca halen yürütülmekte olan bir projeden esinlendiği ortaya çıktı. Doğa üstü güçlere sahip süper asker geliştirmeyi amaçlayan “Jedi” adlı proje, özellikle psişik güçlere sahip asker oluşturmayı planlıyor. Olağandışı fiziki güce, zekâ, kurnazlık ve sezgiye sahip olması istenen süper asker, beyin dalgalarıyla da düşmanın gizli sırlarını deşifre edecek; telekinesis (düşünceyle nesneleri hareket ettirebilmek) yoluyla da nükleer bombalarını işlemez hale getirebilecek. Proje amacına ulaşırsa, süper asker, sadece düşünce gücünü kullanarak düşman askerini öldürebileceği gibi görünmezlik yeteneği kazanıp duvarların içinden geçebilecek. 

Böylesine, inanılması güç özelliklere sahip asker geliştirmek tamamen hayal ürünü gibi görünse de Amerikan ordusunun bu yönde bir çalışması olduğu bildirildi. Filmde konu edilen psişik gücünü kullanarak bakışıyla keçi öldüren askerin sözü edilen projeden yalnızca küçük bir kesit olduğu iddia ediliyor. İngiliz Daily Telegraph gazetesine göre, Jedi projesine katkıda bulunan Amerikan Özel Kuvvetler Birliği’nden Çavuş Glenn Wheaton, “Bu tür fikirlerin tamamen saçma olarak görülmediğini anlamalısınız. Bunlar askerliğin gelecekteki cepheleri olacak. Alışılmamış doğa üstü güçlerin askerlerce kullanılıp kullanılamayacağını görmek istiyoruz” dedi.

Ewan McGregor, Kevin Spacey ve Jeff Bridges’ın da rol aldığı “Keçilere Bakan Adam”da, Irak Savaşı sırasında Amerikan ordusundaki “psişik olay”ların dünyasına giren bir gazetecinin macerası anlatılıyor."

The Story of Stuff/Şeylerin Hikayesi



The Story of Stuff (Şeylerin Hikayesi), Annie Leonard tarafından hazırlanan ve internet üzerinde yayınlanmaya başladığı Aralık-2007'den bu yana bir internet fenomeni haline gelip, 200 ülkeden toplam 6,5 milyon kişi tarafından izlenen; mevcut ekonomik sistemlere bağlı üretim ve tüketim çılgınlığının çevremize ve sosyal hayatımıza verdiği zararları tüm gerçekleriyle anlatan bir kısa film.
 "Bu sistemin her yerindeki insanlar ortak bir amaçla biraraya geldiklerinde şu andaki doğrusal sistemi, insanları ve kaynakları harcamayan yeni bir sisteme dönüştürebileceğiz. Çünkü asıl ihtiyacımız olan, bu eski kullan-at zihniyetinden kurtulmak. Eşitlik ve sürdürülebilirlik ilkelerinden yola çıkan yeni bir düşünce sistemi var artık: Yeşil kimya, sıfır atık, kapalı döngü üretim, yenilenebilir enerji, yaşayan yerel ekonomiler. Bütün bunlar şu anda oluyor. Bazı insanlar, bu gerçekçi değil, fazla idealist, olmayacak diyorlar. Ama ben hala o eski yolda devam etmek isteyenlerin gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Hayal görüyorlar. Unutmayın ki o eski zihniyet ve sistem de kendiliğinden ortaya çıkmadı. Yer çekimi gibi birlikte yaşamamız gereken bir gerçeklik değil. Eski sistemi insanlar yarattı. Biz de insanız. Haydi o zaman artık yeni bir sistem yaratalım."
FİLMİN TAM TÜRKÇE METNİ
(çeviri: Filiz Telek, Tuna Özçuhadar, Deniz Postacı)

20 Ekim 2009 Salı

Test Yayını

Merhaba...

Blog ortamındaki ilk cümlelerimle milli olmanın haklı gururunun yanında, (haksız) korku ve endişelerini de yaşıyorum. Nitekim umumi not defterimi oluşturma maksadıyla bu siber aksiyona atılırken işin bu kadar çetrefilli olabileceğini hesaba katmamıştım...

Amacım; bilgi-belge ve düşüncelerimi not almak, amaçsız araştırmalarımı blog dünyasının beleş ve anaç dünyasına sunmak, gereksiz yere hamur baskılara uğrayan güzelim ağaçlarımızı çöp kutusuna "Peter Naumoski, son saniyeler...Naumoskiiii!!! inanılmaz bir üçlük!!!" nidalarıyla atılmaktan kurtarmak ve böylece oksijenin kafa yapıcı etkisinin insanımız üzerinde daha fazla gözükmesini sağlayıp, mutlu bir memleket, mutlu bir dünya yaratmak(tı)...

Fakat işin teknik kısmı bir hayli civcivliymiş. "I am sorry, ne sorii; güzelim siye noli?" nakaratını söylerken gerdanını içeri çekip, gözlerini yuvalarından çıkartan, şaşkınlık dolu bakışlarla kameralara bakan Mahmut Tuncer olarak buldum kendimi. Neden sonra kendimi toparlayıp, gerekli teknik bilgileri okuyup -mirc,msn,face,google tecrübelerimin de verdiği güvenle-, bu sefer; "kız ben sağa, demedim mi; karşıki dağda, cendarma, cendarma!!" çığırırken kendine güvenerek parmağını kameraya sallayan ve hafif yan durarak gülücük atan Mahmut Tuncer oluverdim...Kısacası; niyet ettim, niyet eyledim; kıvıracağım bu işi...

Fotokopiciye verilen hoca notları, bakkalın tuttuğu veresiye defteri, arasına gül konulan günlük veya peçete servis etmeyen yarım-ekmek köftecinin kullandığı kağıtlar kadar ilgi-alaka görmesi ve keyifle okunması dileğiyle...